18 Şubat 2014 Salı



KIM ÖZLERDI AVUC ICLERININ KOKUSUNU

O kadarda önemli degildir birakip gitmeler,
Arkalarinda doldurulmasi mumkun olmayan bosluklar
birakmasalardi eger.

Dayanilmasi o kadarda zor degildir, buyuk ayriliklar bile,
En guzel yerde baslatilsaydi eger.

Utanilacak bir sey degildir aglamak,
yurekten suzulup geliyorsa gözyasi eger.

Yuzkizartici bir suc degildir hirsizlik,
calinan birinin kalbiyse eger.

Korkulacak bir yani yoktu asklarin,
insan butun derilerden soyunabilseydi eger

O kadarda yurek burkmazdi alisilmis bir ses,
hic bir zaman duyulmasaydi eger.

Daha cabuk unutulurdu belki su sizdiran sarilmalar,
kara sevdayla sarip sarmalamasalardi eger.

Belirsizlige yelken acardi iri ela gözler zamanla,
Öylesine delice bakmasalardi eger.

Cabuk unutulurdu islak bir öpucugun yakici tadi belkide,
kalp, gögus kafese okadar yuklenmeseydi eger.

Yerini baska seyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylasilmasaydi eger.

Duslere bile kar yagmazdi hic bir zaman, meydan
savaslarinda korkular,
Asklari agir yaralamasaydi eger.

Su gibi akip gecerdi hic gecmeyecekmis gibi duran zaman,
beklemeye degecek olan gelecekse sonunda eger.

Rengi bile solardi duslerdeki saclarin zamanla,
Tanimsiz kokulari yastiklara yapisip kalmasaydi eger.

O buyuk, o görkemli son, ölum bile anlamini yitirirdi,
son umit isigida sönmemis olsaydi eger.

Bu kadarda isitmazdi belkide bahar gunesleri,
her kaybedisin ardindan hayat yeniden baslamasaydi eger.

Anilarda kalirdi belkide zamanla ince bel,
namussuz cay ince
Sen gittikten sonra yanliz kalacagim. Yanliz kalmaktan
korkmuyorumda,
Ya canim ellerini tutmak isterse.

Evet sevgili, Kim özlerdi avuc iclerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarina,
mazilerde görkemli bir yasanmasliga taniklik etmis,
olmasalardi eger.

Can Yücel

Charlotte Kuralı



> Mina Urgan demiş ki; "Ben sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrendim
> hayatta. Sahip olamadıklarımın ve olamayacaklarımın acısına ise ayıracak
> zamanım yok. Hayat çok kısa."
>
> ... daha çok şeye ihtiyaç duymak değil, varolanla yetinebilmeyi başarmak
> onemli olan...
>
> Charlotte kuralı
>
>
> Charlotte, Paris'te yaşayan çok güzel bir kızdır. O kadar güzeldir ki,
> saçları şelaleler gibi omuzlarından kollarına dökülür. Boyu upuzun,
> bacakları upuzundur. Bir reklam ajansında, müşteri temsilcisi olarak
> çalışır. İyi para kazanır. Ailesi de çok varlıklıdır hatta. Ben
> Charlotte'u
> geçen hafta Paris'te tanıdım. Bu bilgileri almanız, kuralı sorgulamamanız
> açısından önemli.
>
> Paris'te, bir arkadaşım beni Charlotte'un evine davet etti. Bilirsiniz,
> insanlar birbirlerinin hayatını merak eder, fark etmeden ve ettirmeden
> incelerler. Hatta benim en sevdiğim şeylerden biri, sokakta, perdeleri
> sonuna kadar açık evlere ve orada yaşananlara şahit olmaktır. İnsanın içi,
> insanlığa ısınır. Dersin ki, "Oh.... Üç aşağı beş yukarı aynı şeyler
> işte!"
> Ben de, böyle gözlerle incelemeye başladım biraz önce tanıdığım bu güzel
> Fransız kızın hayatını. Herkesin evinden yola çıkıp, kendisine varmak
> mümkün.
>
> Fakat bu evde bir tuhaflık vardı. Her şeyden çok az vardı bu evde..
> Gerektiği kadar. Mesela, bir şampuan bir sabun. Minnacık bir dolap. İçinde
> birkaç elbise kazak. Altı yedi ayakkabı. İki dvd. Beş cd. Ipod. Dört
> bardak,
> birkaç tabak. Birkaç mum. En fazla on tane kitap. Hiç ruj yok!
> Çantasındaymış. Zaten lipstick o da... Hayatta bazen, şaşakalırsın ya.
> Başa
> dönersin ya. Bir yerde bir hesaba, olmazsa olmaz diye eklediğin bir kalem
> birdenbire, tek bir örnekle, kendini siler ya. Öyle oldu bana.
> Gözlerindeki
> silik eyeliner dışında, süsü de yok bu kızın. Peki bu kız nasıl böyle kız
> oldu? Nasıl böyle sade kaldı? Kadın oldu? Dışarıda bu kadar az şeyle, içi
> çok oldu? Anlayamadım. Çözemedim. Sadelik.. Beni şaşırtan şey, modellik
> yapacak kadar güzel ve havalı, aynı zamanda varlıklı bir kızın bu hayat
> seçimi. Olağanüstü... Kendi hayatım, arı kovanı gibi başımda vızıldamaya
> başladı. Paris sokaklarında beni takip edip durdu bu arılar. Tek çöp bir
> şey
> alamadım. Hep sordum: buna gerçekten ihtiyacım var mı? Buna benzer, aynı
> işi
> gören bir şeyim var mı?... Koca koca alışveriş merkezleri, bizi kandırmak
> için birbirleriyle iddiaya girmiş ahtapotlar gibi gelmeye başladı. Kaçtım,
> kaçtım, saklandım.
>
> Sahip olduklarımın, yarısından fazlasına ihtiyacım yoktu. Hayatı
> ağırlaştıran şey, seçim çokluğu. Az şey kadar güzeli yok. Gereği yok.
> Sonumuz belli.
>
>
> Banyoda bütün ürünler, dopdolu şişelerle birbirlerini köpürtürken, hiç
> giymediğimiz kazaklar lüzumsuzca dizilmiş t-shirt'lere dolapta el şakası
> yaparken, hiç açılmamış kitaplar kendi kendilerine konuşurken... Biz orada
> olmayacağız. Üstelik onlar da, boşu boşuna bizden başka kimsenin olmamış
> olacak.
>
>
> Anladınız değil mi Charlotte kuralını?
>
>
> Ben de sözü geçenlerde yakın bir arkadaşımdan duyduğum ve çok sevdiğim bir
> sözle bitireyim.
>
> "Zenginlik çok şeye sahip olmak değil az şeye ihtiyaç duymaktır."