24 Aralık 2012 Pazartesi

Farkındamısınız ? Zaman hızla akıp gidiyor.

 
 
Eşit dagilim, doga dahil hic bir alanda gecerli ve de mevcut degildir...
herkese esit olarak dagitilmis olan bir olgu var; sizce ne olabilir ?
 
Cevap: Zaman
Herkese 24 saat zaman dilimi esit olarak verilmistir. Bunu kisi istedigi yönde ve sekilde, iradesi baglaminda kullanacaktir...
 
Iste size bu konuda ilginc bir öykü...
Her sabah hesabınıza 86.400 TL yatıran bir banka düşünün. Gün boyu istediğiniz kadar parayı harcamakta veya harcamamakta serbestsiniz. Parayı istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Oyunun sadece tek bir koşulu var: Harcamayı başaramadığınız meblağ ertesi güne devretmez, akşam hesabınızdan geri çekilir ve bu paranın hiçbir bölümünü ne sebeble olursa olsun saklayamazsınız. Bir önceki günün tutarının tamamını harcamış veya hiçbir bölümünü harcamamış da olsanız, ertesi sabah hesabınızda yine 86.400 TL bulacaksınız. Nasıl keyifli değil mi?

Farkında olsanız da olmasanız da aslında hepimizin böyle bir bankası var. Adı ''ZAMAN" Her sabah 86.400 SANiYE hesabınıza yatıyor ve o gün daha fazlasını asla harcayamıyorsunuz. Kullanamadığınız kısım ise akıp gidiyor ve hesabınızdan siliniyor, hiç devretmiyor. Her gün size yeni bir hesap açılıyor,her akşam günün bakiyesi siliniyor. Eğer günlük hesabınızı kullanmadıysanız, bu zarar sizindir, geriye dönüş yok, yarından avans çekmek yok..

Bugünü, bugünkü hesaptan yaşamalısınız.. Zaman hiç kimseyi beklemez.. Dün artık mazi oldu..Yarın ise muamma.. Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır.
En güzel, en saglikli ve en faydali zaman kullanimlari dilerim.

18 Aralık 2012 Salı

SEMİZOTU

Kalbin Mucizesi
 

 Latince ismi Portulaca oleracea olan Semizotu Ortadoğu ve Hindistan kökenlidir. Ancak  her iklim ve toprakta yetişir. 

Semizotu,  Omega-3 açısından neredeyse balık kadar zengin bir bitki olup  demir, bakır, manganez, C ve D vitaminlerince de zengindir. 
Madensel tuzlar ve vitaminlerce çok zengin olan Semizotunun besin değerlerini kaybetmemesi için salata olarak yenmesi, yani pişirilmeden tüketilmesi tavsiye edilir
Pişirilme tercih ediliyorsa çok kısa süre pişirilmelidir. 
Çok kaynatıldığında yemeğin rengi ve tadı değiştiği gibi besin değerleri de kaybolur.
Kalp Hastalığı riski taşıyan ve Kalp hastaları için yararlı olan semiz otu nisan, mayıs, haziran aylarında  haftada 3-4 kez tüketilmelidir. 
Yere yakın bir sebze olduğu için tüketilmeden iyice yıkanmalı sirkeli suda bekletilmelidir.
Faydaları: 
  1. Kanı temizler
  2. İdrar söktürür
  3. Kanı üreden temizler
  4. Sinir krizlerini ve beyin yorgunluğunu geçirir
  5. Böbrek taşı ve kumunu döker
  6. Semizotu şişmanlara kilo verdirir
  7. Şeker hastalarının susuzluğunu azaltır
  8. Semizotu içerdiği yüksek oranlı lifle kabızlığa iyi gelir
  9. Diyet yapanlar için uygun bir sebzedir. Düşük kalorili olduğu için formda kalmaya yardımcı olur.
  10. Geleneksel olarak ağrı kesici özelliği olduğuna inanılan semizotunun bu özelliği bilimsel araştırmalarca da ispatlanmıştır.
  11. Yaşlılar ve midesi hassas olanlara faydalıdır.
  12. Vücudu mikroplara ve gribe karşı korur
  13. Sinirleri dinlendirip, uykunun düzene girmesine yardımcı olur
  14. İçerdiği Omega 3 sayesinde kalp sağlığı için önemlidir.

  15. Gut Hastalığına iyi geldiği yapılan çalışmalarda belirlenmiştir. 

20 Eylül 2012 Perşembe

Hastalıklardan korunmak için bol bol meyva suyu için


Hastalıklardan korunmanın ve sağlıklı bir yaşam için güçlü bir bağışıklık sistemi gerektiğini belirten uzmanlar, güçlü bir bağışıklık sistemi için de bol bol vitamin, antioksidan ve mineral açısından güçlü meyva sularının tüketilmesini öneriyor.

Meyve sularının sağlıklı bir diyette özel bir yeri olduğunu kaydeden Erciyes Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç meyve sularının özelliklerini ve sağlığa yararlarını anlattı.

Portakal Suyu: Bir bardak portakal suyu günlük C vitamini ihtiyacını karşılıyor. Potasyum, folat, B1, B2, B6 vitaminleri ve çeşitli mineralleri içeren portakal suyunun, kanser hücrelerinin gelişimini önlediği ve kılcal damarları güçlendirdiği biliniyor.

Kayısı Suyu: Bir bardak kayısı suyu günlük A vitamini gereksiniminin 1/3’ünü karşılayacak değere sahip. Kayısıda bulunan diyet posası sadece kabızlık değil, irritabl kolon sendromu, apandisit, hemoroid, diş hastalıkları, şişmanlık, şeker hastalığı, kalp hastalıkları ve kolon kanseri gibi hastalıkların oluşum riskini azaltıyor, bağırsakların düzenli çalışmasını sağlıyor.

Üzüm Suyu: Üzüm suyu A, B ve C vitaminlerinden zengin olmasının yanı sıra bol miktarda potasyum ve demir içeriyor. Güçlü antioksidan özelliği sayesinde vücutta oluşan serbest radikallerle savaşarak, hücrelerdeki yıpranmışlığı azaltıyor ve bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor.

Şeftali Suyu: Şeftali suyu A ve C vitaminin yanında güçlü bir antioksidan ve A vitamini aktivitesi gösteren beta karoten bakımından zengin bir içecektir. İçerdiği diyet lifleri ve antioksidan maddeler, kalp damar sağlığının korunmasında ve kanserden korunmada etkili.

Nar Suyu: Kolesterol ve şekeri dengeleyerek kalp sağlığını koruyan nar suyu kanser hücrelerinin gelişmesini de engelliyor. Ayrıca bağırsak parazitlerini de düşürmede etkilidir.

Vişne Suyu: Ateşli hastalıklara karşı güçlü bir silah olan vişnede A vitamini ve potasyum bulunur. Kandaki asitleşmeyi de temizleyen vişne suyu mide ve karaciğerin düzenli olarak çalışmasını da sağlar.

Elma Suyu: Elma bağışıklık sistemini güçlendirici özelliği olan B3 ve E vitamini ve potasyum içeriyor. Kan şekerini kontrol altında tutan elma suyu baş ağrısına da iyi geliyor.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Özdemir ASAF


Eskisi kadar özlemiyorum seni,
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda..
Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor..
Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
……Biraz yorgunum..
Biraz kırgın..
Biraz da kirletti sensizlik beni !
Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
“İyiyimler” yamaladım dilime.
Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..
Gel diye beklemiyorum artık,
Hatta istemiyorum gelmeni..
Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
Benim derdim yeter bana banane !
Alıştım mı yokluğuna ?
Vaz mı geçiyorum, varlığından ?
Tedirginim aslında,
Ya başkasını seversem ?
İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem..

Özdemir Asaf

24 Temmuz 2012 Salı

MEVLANA


Benim hayatımı yargılamadan önce ...
Benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü, acıyı ve neşeyi tat... Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl.
Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi !!!

Ancak ondan sonra, beni yargılayabilirsin !!
Hz.Mevlana

7 Haziran 2012 Perşembe

NE MUTLU DOLU DOLU YAŞAYABİLENE...

Kimseye çok bağlanmamak lazım, vakti gelince herkes gidecek.
Yanındayken kıymet bilmek lazım, bir gün herkes geldiği yere dönecek.
Gereksiz yere kalp kırmamak lazım, ömür dediğin kısa, öyle gelip geçecek.
Kavgayla geçen zamana yazık, o vakitler geri gelmeyecek.
Parayı baş tacı etmemek lazım, onurun paranla ölçülmeyecek.Tutumlulukla cimriliği karıştırmamak lazım, DOSTLARIN yoksa o para kimle yenecek?Malın mülkün derdine, hayatı kaçırmamak lazım!Sahip olduklarını götüremezsin yanında, senden sonra başkaları yiyecek.Hiç ağlamadıysan bir gidenin ardından, gözlerin ıslanmayı nereden bilecek?
En azından bir kere deli gibi aşık olmak lazım, yoksa kalp sevmeyi nasıl öğrenecek?

Güzel anılar biriktirmek lazım, torunların senden ne dinleyecek?
Bol bol resim çektirmek lazım, yoksa o günler nasıl yad edilecek?
İnsan dediğinin acı çekmesi lazım, yoksa düşkünün halini nereden bilecek?
Şöyle okkalı bir tokat patlatmalı hayat suratına; yoksa kim, haddini nasıl bilecek?
Geçirip tırnaklarını yaşama, sımsıkı tutunmak lazım; dertler nasılsa bir gün geçecek.
Önemli olan dik durmayı öğrenmektir çünkü birileri seni itecek.
Mutlaka bir şeye inanmak lazım, kim ruhun boşluğunu doldurabilecek?
İster Tanrı de adına, ister fizik, ister felsefe; en kötü anında seni o inanç ayakta tutabilecek.
Hepsinden önce insan olduğunu unutmamak lazım!
Bu dünya yalnız senin değil, başkalarının da yaşam hakkı var.
Bitkiymiş, hayvanmış, havaymış, denizmiş kucaklamak lazım; gün gelip onlar sana can verecek.
Bir de şu kalp var ya şu kalp, ona sevmeyi öğretmek lazım!
Öğretemezsen eğer, bu evren senin üstüne koca bir çarpı koyup geçecek.!

22 Mayıs 2012 Salı

HZ. MEVLANA'NIN EŞİNE OLAN SEVGİSİ


 Bir gün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;
 Bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler olsun
 Bu aşkı yaşayıp yaşatana peki bana ne kadar aşıksın der;

Mevlana hanımına şöyle der;

-Sen benim;
 Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim,
 Bir adım gelene on adım gidişimsin...
 Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin...

-Sen benim;
 Bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,
 Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin
 Ve kapanmayan avuç içimsin..




Birisi Mevlana'ya:

-"Sen ne biçim Müslümansın, dinin de bir izzeti var.
 Müslüman'a gel, Yahudi'ye gel, Mecusi'ye gel,
 Tövbeni bozsan yine gel.. Olur mu öyle şey!!".
 ... mealinde uzunca bir mektup yazmış.

Mektubu sabırla okuyan Mevlana şu cevabı göndermiş;
 -"Sen de gel.."

3 Mayıs 2012 Perşembe

İYİKİ VARSIN, HEP YANIMDA KAL



Yaşam herkese öyle bir yol çizmiştir ki; zamanla insanların yönleri hayattaki renkleri ve görüşleri değişir. Ama gönüllerindeki ses hep aynı melodiyi özler. Bir araya gelince notalar coşkulu şarkıya dönüşür. Gözlerdeki ışık aynı anda yanar söner birbirlerine baktıklarında. Yılların dostluğu güneş ay ve yıldızlar gibi. Kelimelere ihtiyaç duyulmaz konuşmadan da duyar dost.
Dost dediğin hesapsız çıkarsız ne yöne gittiğini bilmeden sana doğru akan sakin ırmaktır aslında. Bir avuç kumdan parmaklarının arasında kalandır dost. Gitmesek de görmesek de o köy benim köyümdür misali; yıllarda geçse de aradan tekrar karşılaştığında bıraktığın yerde sana eşlik etmek için bekleyen yoldaştır dost. Sevgili dostumun da dediği gibi yeri geldiğinde “hadi” dediğinde “nereye” diye sormayandır dost.
Öyle dostluklar vardır ki fırsatlar geçse de eline yaşadığın yeri terk edemezsin aradığını yakalamışken dünyaları bağışlasalar vazgeçmezsin. Mutluluktur hepimizin aradığı. Azıcık aşım huzurlu başım dersin dost yönünden zenginsen eğer.Kimi dost sonbaharda esen ılık bir meltem gibidir sevgisiyle içini ısıtır kimi yağmurlu kış gününde doğan bir güneş gibi başındaki kara bulutları aralar gününü aydınlatır kimi baharda uçan kelebektir .Oradan oraya zıplar durur uyuzluğunu alır seni de neşelendirir canlandırır . Kimi sıcak bir yaz gününde serin berrak bir su gibidir o pozitifliğiyle umut dağıtır yüreğini ferahlatır.
Ne şanslıyım dört mevsim dostlarım var. İyi ki varsınız iyi ki yanımdasınız…
Neyleyim senin sırça köşkünü içinde dost kahkahası yoksa
Neyleyim senin yıllanmış şarabını muhabbetime neşe katmayacaksa
Dostumla içerim acı kahvemi kırk yıl taşınacaksa
Hadi diyorum nereye diye sorma dostumsan
Ne mekandadır suç nede elalemde
Gönül muhabbet ister
Kahvesi meskeni bahane.
DOSTLARIMA SEVGİLERLE…

30 Nisan 2012 Pazartesi

Deniz kızı mı olmak istersiniz yoksa bir balina mı?


Avustralya’da, bir spor salonunun caminda bir reklam; zayif ve bronz tenli
bir kadin, hemen yaninda su yaziyor:
“Bu yaz, denizkizi mi olmak istersiniz, yoksa bir balina mi?
Afisteki mankenin fiziksel ozelliklerinden cok uzak olan orta yasli bir
kadin, spor salonunun reklamina sesli bir cevap veriyor:
Ilgilenenlere duyurulur,
Balinalari arkadaslari asla yalniz birakmazlar, yunuslar, deniz aslanlari,
merakli insanlar..
Aktif bir cinsel yasamlari vardir, hamile kalir, sevimli bebek balinalar
dogururlar.
Denizde yuzer, oynarlar. Polinezya adalarinin mercan kayaliklari gibi
muhtesem yerleri gorme sansina sahiptirler.
Balinalar harika sarki soylerler, CD’leri bile vardir.
Bazi insanlar disinda, onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlik yoktur.
Dunyada herkesin sevdigi, korudugu ve hayran kaldigi sahane hayvanlardir.
Denizkizi?
Oncelikle, denizkizi diye birsey yoktur.
Var olsalardi da kimlik karmasasi sebebiyle psikolog kapilarinda sira
olustururlardi. Balik misin? Insan mi?
Cinsel hayatlari yoktur. Yanlarina yaklasan erkekleri olduruyorlar, nasil
olabilir ki? hem, iyice bir bakin, gerekli donanim nerede??
E, sonuc olarak cocuklari da olmaz.
Zaten balik kokan bir kadini kim ister ki?
Sonuc?
Ben balina olmayi tercih ederim.
Medya sadece zayif insanlarin guzel oldugunu savunuyor ama ben
cocuklarimla dondurma yemeyi, beni heyecanlandiran adamla guzel bir aksam
yemeginde sohbet etmeyi, arkadaslarimla cikolata paylasmayi cok seviyorum.
Zamanla kilo aliyoruz; cunku, kafamiza o kadar cok bilgi yukluyoruz ki yer
kalmiyor ve bedenimizin diger bolumlerine yerlesmeye basliyor. Yani, biz
kilolu degiliz, inanilmaz kulturlu, egitimli ve mutluyuz.

Bugunden itibaren, aynaya bakip da kalcami gordugumde, sunu dusunecegim:

''Allah’im ne kadar da akilliyim!”


BUDUR!!!

21 Mart 2012 Çarşamba

EŞEKLİ KÜTÜPHANECİ MUSTAFA AMCA


Yıl 1943 Genç Mustafa'nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi'ne çıkar.  Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:


"Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun." Gelen giden olmaz.  Amirlerine durumu bildirir.

- Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu ?
- Alıyorum.
- Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak ? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur "Ne yapayım, ne yapayım?" diye düşünür durur.
Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler.
Eşi önce "Deli misin bey?" der, ama kocasının bir şeyler üretme,
işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.


O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir.
Çünkü o zaman da şimdiki gibi, "Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin.
Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da" zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan,
ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.
İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar.
Sandıkların üstüne "Kitap İade Sandığı" yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye de bir yazı asar:
"Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz."
 
Köydeki çocuklar şaşırır.
Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var.

Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.

"Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım.  Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak" der.

Mustafa artık Ürgüp'teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel'le köy köy gezmektedir.
Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar.  Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca'nın ünü etrafa yayılır.  Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa'nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar.  Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer'e mektup yazar:

'Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım' der.  Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur.

Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye.
Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider.
Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır.

Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, "kendi görev tanımı dışında davranıyor" diye.
50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir.
2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp'e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

Girişimcilik ne biliyor musun?
 
Bulunduğun yere yenilik katmalısın. Mutlaka adım atmalısın.  Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.

Bakın Nevşehir'den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var

7 Mart 2012 Çarşamba

HAYAT



Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer,
İçsen de tükenir içmesende;
Bu yüzden hayattan tat almaya bak,
Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da...


                                           Neyzen Tevfik

6 Mart 2012 Salı

Çalışan kadına bakış

14 ilde yapılan araştırma kadının çalışmasına bakışın değişmeye başladığını ortaya koydu. Evli ve çocuklu kadının çalışmasını destekleyenlerin oranı yüzde 75.6 çıktı.
KAGİDER ve GFK Türkiye’nin 1.313 kişiyle
görüşerek yaptığı araştırmaya göre 'çalışmak-para kazanmak' kadınların yüzde 53.4’ü tarafından kadının temel görevi görülürken, bu oran erkekler arasında yüzde 42.5 çıktı. Evli-çocuklu bir kadının çalışmasını destekleyenlerin oranı yüzde 75.6’ya düşüyor. Bu oran kadın bekârsa yüzde 89.3’e ulaşıyor. Kadınlar arasında "Her koşulda isterse çalışabilir" diyenlerin oranı ise yüzde 38.4 görünüyor.
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) ve GFK Türkiye’nin araştırmasına göre, "çalışmak-para kazanmak" kadınların yüzde 53.4'ü tarafından kadının temel görevi olarak görülürken, bu oran erkekler arasında yüzde 42.5’e düşüyor. AA’nın "Kadınların İşgücüne Katılımı Kamuoyu Araştırması"nın sonuçlarından derlediği bilgilere göre, kadının toplumdaki görevleri arasında “çocuk doğurmak-büyütmek", "ev işleriyle ilgilenmek", "çalışmakpara kazanmak" ve "sivil toplumda gönüllü işler yapmak" öne çıkıyor.
Türkiye’nin kentlerini temsil eden 14 ilde 15 yaş ve üzeri 1.313 kişiyle görüşülerek yapılan araştırmaya göre, kadın-erkek ayrımında bakıldığında "çocuk ve ev işleriyle ilgili konuların" kadınlara oranla erkekler arasında daha fazla kadının temel görevleri arasında sayıldığı tespit ediliyor. Çalışmakpara kazanmak kadınların yüzde 534’ü tarafından kadının temel görevi olarak görülürken erkekler arasında bu oran yüzde 42.5’e geriliyor. Erkeklerin yüzde 58.7’si de "çocuk büyütmeyi" kadının temel görevi olarak görüyor.

ERKEĞE GÖRE KALKINMAYA KATKISI YOKKentsel Türkiye'nin büyük çoğunluğu yüzde 84.8 ile kadınların ülke kalkınmasına katkı verdiğini düşünüyor. Cinsiyet ayrımında bakıldığında "fazlasıyla katkıda bulunduğunu düşünüyorum" diyenlerin oranı kadınlar arasında yüzde 31 ama bu oran erkekler arasında yüzde 18'e düşüyor. Araştırmaya katılanların yüzde 76.4’ü kadınların ülke yönetimine katılması gerektiğini düşünüyor. Katılmaması gerektiğini belirtenlerin oranı ise yüzde 16.4'te kalıyor.

EVLİ KADIN DA ÇALIŞMALI: YÜZDE 75Araştırmaya göre, kadının "bekar"olması, "evli-çocuksuz" olması veya "evli-çocuklu" olması çalışma durumu hakkındaki değerlendirmeleri de etkiliyor. Bekâr bir kadının çalışmasını destekleyenlerin oranı yüzde 89.3 iken evliçocuklu bir kadının çalışmasını destekleyenlerin oranı yüzde 75.6'ya düşüyor. Her üç kişiden biri evli ve çocuklu bir kadının hangi koşulda olursa olsun isterse çalışabilmesi gerektiğini düşünüyor. Benzer bir oran kadının paraya ihtiyacı varsa çalışabileceğini düşünenler için de geçerli. Araştırma sonuçları, kentsel Türkiye’nin yüzde 34.4’ü kadının çocuğuna/çocuklarına aile büyüklerinden biri bakıyorsa çalışabileceğini gösteriyor. Kadınlar arasında "her koşulda isterse çalışabilir" diyenlerin oranı yüzde 38.4 iken bu oranın erkekler arasında yüzde 25.5’e düştüğü görülüyor. Kadının çalışmasını kocasının iznine bağlayanların oranı da yüzde 25.8 ile erkekler arasında çok daha yüksek. Katılımcıların yüzde 41'lik kesimi kadınlar ile erkeklerin başarılı olma durumunun yapılan işe göre değiştiğini belirtiyor.

Haber Türk

29 Şubat 2012 Çarşamba

Çocuk Olmak Vardı

Kar yağarken elime kahvemi alıp izlemeyi, pof pof karların üzerinde yürümeyi çok severim. Çocukluğum aklıma gelir, eldivenlerimiz ıslanıp, ellerimiz, ayaklarımız soğuktan morarana kadar kartopu oynayıp, kızak kaydığımız günler aklıma gelir. Çok güzel bir kızağım vardı benim, canım babam çelik çakmıştı altına, süper kayardı. Arkadaşlarım sıraya girerdi bir kez kayabilmek için :) bazen de üç dört kızağı birbirine bağlar "haydi Allah hop hop hop" diyerek birlikte kayardık. Benim kızağım hep başı çekerdi. Hep beraber düştüğümüz de olurdu, işte o zaman gülme krizlerine girerdik.

Biz mutluyduk ya mutlu çocuklardık. Mahallenin yaşlıları kül dökerdi karların üzerine kayıp düşmeyelim diye, biz bu duruma çok kızar, küllerin üzerine kar taşır yine kaymak için zemin hazırlardık. Akşam olunca hepimiz elma yanak olurduk. Biz ıhlamur kokan sobalı odalarda büyüdük..

Geçen kar yağdığında hadi dedim bizimkilere, dışarıya çıkın kartopu oynamaya. Melis başta arkadaşı çıkmıyor diye çıkmak istemedi. Ama Melih çok heveslenince kardeşini de kıramadı indiler evimizin arkasındaki park alanına. Tabi yıllardır böyle güzel kar yağmadığı için çocukların kızağı falan da yok. Kullanmadığım bir koltuk yastığına iki kat market poşeti geçirdik. Üzerine de tutup kaymak kolay olsun diye bir mağaza poşeti, al sana kızak :))))))) kahkahaları hala kulağımda, nasıl hoşlarına gitti çok mutlu oldular.


Şimdi camdan bakarken çocuk olmak vardı diyorum. Ama sokakta hiç çocuk yok. Onlar bilmiyor karda oynamanın tadını yada öyle çok dersleri var ki, zaman bulup çıkamıyorlar bile oynamak için dışarı :(

26 Şubat 2012 Pazar

Ne Dersiniz ?

























İlk önce kendi için yaşamalı insan, en başta sağlığına dikkat etmeli
En yakınlarını gözetmeli, aile nedir bilmeli
İşine sahip çıkmalı
Yababildiğinin en iyisini yapıyor olmalı ki örnek olabilsin etrafına
Her işle ilgilenmeli ama yaptıklarından birini en iyi şekilde yapabilmeli
Geriye dönüp baktığında keşke yerine iyiki yapmışım diyebilmeli
Sevmeli ve sevilmeli
Kendinin farkında olmalı, zamanı boşa harcamamalı
Pozitif düşünen yeni dostlar edinmeli
Kimsenin kendini aşağıya çekmesine izin vermemeli
Bilmemesi gerekeni bilmemeli, duymamalı hatta görmemeli
Bu sabah düşündüklerimi yazayım sizlerle paylaşayım dedim
Keşke yapabilsek değil mi?
Daha verimli, daha üretken ve çok daha güzel olurdu hayatımız diye düşünüyorum
Ne dersiniz ?

NESLİ..

23 Şubat 2012 Perşembe

Kim olursan ol, ne yaparsan yap; KEYFİMİ KAÇIRAMAZSIN !!!


Kim olursan ol, bugün keyfimi kaçıramazsın

Güneş sabah erkenden kendini göstermişken

Bahar yakında geliyorum diye mesaj atarken

Kızım günaydın güzel annem diyerek beni uyandırırken

Üzgünüm ama ne yaparsan yap keyfimi kaçıramazsın

NESLİ..